Ana Sayfa Röportajlar “Onların enerjisi hala Bursa’da”

“Onların enerjisi hala Bursa’da”

Sufi felsefesi ve tasavvuf üzerine çalışmalar yapan, kitaplar yazan Hakan Mengüç, aynı zamanda bir müzisyen. Ney üfleyen ve piyano ve gitar çalan Mengüç, Girne Amerikan Üniversitesinde de ders veriyor. Bursa’da geçen çocukluk yıllarını “Bursa’nın benim için yeri ayrı. Sufizmi öğrendiğim yer. Müzikle ilk tanıştığım yer. İlk denize girdiğim, ilk orman yürüyüşleri yaptığım yer. O yüzden kökenim Bursa ve her Bursa’ya geldiğimde kendimi farklı bir duyguya kapılmış hissediyorum.” diyerek anlatıyor. Kitapları çok satanlar listesinde yer alan Hakan Mengüç, Evliya Çelebi’nin Bursa ruhaniyetli şehir sözüne ithafen “Bursa Emir Sultan’ın, Somuncu Baba’nın, Üftade Hazretlerinin, Aziz Mahmud Hüdayi’nin ve daha nicelerinin hayatlarının geçtiği bir yer. Onların enerjisinin hala Bursa’da olduğuna inanıyorum. Özellikle bir sabah namazı sonrası Ulucami’de şadırvanın yanında oturarak sadece su sesi ile birlikte o enerjiyi tefekkür etmeyi öneriyorum.” diyor.

Röportaj: Akın Güler

Hakan Bey, 2018 yılında hayat size neler öğretti?

2018 yılı bazı konularda yıllardır verdiğim emeklerin sonucunu aldığım bir yıl oldu. Bu açıdan bakıldığında bana sabretmenin, azmin ve vazgeçmemenin önemini bir kez daha hatırlattı. Hedeflerimize giden yolda kendimizi bir kısa mesafe koşucusu gibi değil de, bir maraton koşucusu gibi düşünmemiz gerektiğini ve önemli olanın süreklilik olduğunu öğretti. Her seçimin bir vaz geçim olduğunu ve aslında seçmenin kolay vazgeçmenin zor olduğunu öğretti. Bunlar şimdilik aklıma gelenler.

İnsan mantık (akıl, zihin) ve kalbi arasında kalabiliyor bazen. Aklının isteği ve kalbinin ki farklı olabiliyor.  Siz daha çok mantıkla mı kararlar alırsınız yoksa kalbinizin sesini mi dinlersiniz?

Dünyevi işlerde aklı sürücü koltuğuna alırken, ruhani meselelerde kalbi alıyorum. Yaradan ikisini de bize kullanmamız için vermiş, önemli olan doğru yerde kullanmak. Akıl organize olmamızı, programlı çalışmamızı, düzen kurmamızı sağlarken, kalp ise özümüze ulaşmamızı, yaradanla bağlantı kurmamızı sağlıyor. O yüzden tasavvuf yoluna girenler için Şems şöyle demiş: Bu yolculuk akıl yolculuğu değil gönül yolculuğudur, bu yüzden kılavuzun daima yüreğin olsun, omzunun üstündeki başın değil.’

Bedeninizi ve -belki de her şeyden önemlisi- insanı insan yapan cevheri, yani ruhunuzu nasıl besliyor, dinlendiriyorsunuz?

Bedenimizin gıdası olduğu gibi ruhumuzun da gıdası var. Bu gıdalar ruhani insanların yazılarını, şiirlerini okumak, dinlemek. Örneğin Yunus Emre’nin bir şiirini okuduğunuzda, Mevlana’nın Mesnevi’sinden bir bölüm okuduğunuzda ruhunuzu da beslersiniz. Aynı şekilde müzik de ruhun gıdası, bir ney sesi, sufi müziği ruhunuzu doyuracaktır. Aynı zamanda sufiler her gün, bugün karşılığını meditasyon olarak çevirebileceğimiz tefekkür gibi uygulamalar yaparak ruhlarını besliyorlar. Bana gelince ben de ney üfleyerek, sufi metinleri okuyarak ve sufi meditasyonları yaparak ruhumu beslemeye çalışıyorum.

Usta oyuncu Ercan Kesal, hasta yatağında yatmakta olan babasıyla ilgili diyaloğunu şöyle anlatıyor; Bir gün baba, bu hayat sana neler öğretti?” dedim. Aldığı cevap çerçeveletip duvara asılacak cinsten “Oğlum, gece yarısı ıssız bir tarladan geçip gitmiş gibiyim. Hayat dediğin işte bu!” sizce bu hayatın bir anlamı var mı? Sizin hayatınızın anlamı ne?

Benim için hayatın anlamı paylaşmak. Paylaştıkça büyüyorsun. Paylaştıkça karşına doğru insanlar çıkıyor. Sufiler su gibi ol derler, su gibi hayatı besle, bitkileri, insanları, hayvanları. Aynı zamanda su gibi daima ak, taze kal, kendini yenile. Ve su gibi elinden geleni yaptıktan sonra kendini büyük ırmağın akışına bırak.

Bu kadar göz önündesiniz. Kitaplar, konferanslar, röportajlar, televizyonlar, gazeteler vs. Bize şimdiye kadar hakkınızda hiç bilinmeyen bir şeyi söyleseniz.

Aslında benim hakkımda az bilinenlerden biri de müzisyenliğim. Müzikle görünenden daha ilgiliyim. Her gün mutlaka neyin yanında piyano ve gitar çalarım, çalışırım. Aynı zamanda ritim aletlerini de çalabiliyorum. Ve bir dönem Hint müziği yaptım. Hintli müzisyenlerle sahne aldım. Harmonium denilen bir Hint enstrümanını çalıyorum. Müzik benim en güzel meditasyonum.

Hakan Mengüç’ün 2019’da yapılacaklar listesinde neler var?

Yeni bir kitap yazmak. Sosyal medya için daha fazla video çekmek. Sufi Akademi ile birlikte Kıbrıs’ta bize tahsis edilen 1500 yıllık tarihi bir mekanda arınma kampları düzenlemek ve enstrümantal konserler vermek.

Ulus Baker “Her şeyi anlamak zorunda değilsiniz, anlamak yalnızca dünyayla ilişkimizin bir düzeyinden ibaret” diyor. Sizce 21. yüzyılın insanı her şeyi anlamak zorunda gibi mi yaşıyor. Tahammülsüzlüğümüz biraz da bu yüzden mi?

Belki de asıl sorunumuz her şeyi akılla anlamaya çalışmak. Kalbi, gönlü unutuyoruz. Oysaki gönül bize başka kapılar açacak. Çok sevdiğim bir söz var, diyor ki; ‘İnsan gördüklerinin toplamı kadar uyanık, görmediklerinin sonsuzluğu kadar uykudadır.’ Bilmediğimizi bilmek, ilim yolunda ilerlediğimizin ilk işaretidir. Hayat her zaman yeni kapılar açacaktır. İstemeye devam etmeli ama gidilmeye değer hiçbir yolun kestirmesi olmadığını da unutmamalıyız. 

Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun kulağıma küpe ettiğim bir sözü var; “Dürüst insan ‘çare’ bulamadığında derin bir sükuta bürünür, hesabı olan ise sürekli kendini kandıracak ‘bahaneler’ üretir.” Siz bu dünyadan alacaklı gibi mi yoksa bu dünyaya borçlu gibi mi yaşıyorsunuz?

İkisini de hissetmiyorum. Hissettiğim sadece gelişmek, öğrenmek ve bunları paylaşmak.

Geriye dönüp baktığınızda iyi atmışım dediğiniz adımlar, iyi ki almışım dediğiniz karalar hangileri?

Müzik eğitimi almam, tasavvuf eğitimi almam, İstanbul’a gelmem ve yazı yazmaya başlamam sanırım hayatımı etkileyen en önemli kararlar.

En sık kullandığınız kelime?

Kelime aklıma gelmedi, cümle söyleyeceğim (gülüyor). Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler.

İşitmekten hiç hoşlanmadığınız kelimeler?

Olumsuzluk içeren kelimeler.

Kendinize şikâyetçi olduğunuz değiştirmeye çalıştığınız huy/özellik/hareket?

Daha düzenli olmak isterdim.

En beğendiğiniz huyunuz/özelliğiniz?

Gelişmeye ve öğrenmeye olan açlığım.

Alfred de Musset “Acıların en acısı mutlulukları hatırlamaktır” diyor. Sizin geçmiş ve gelecekle ilişkiniz nasıl?

Mevlana ‘Sufi anın oğludur.’ diyor. Ben anda yaşamayı seven, geçmişten ders alan ve gelecek için güzel planlar yapmayı seven biriyim.

Yanılmıyorsam, Dücane Cündioğlu “Çok kitap okumayın, bir kitabı birçok kez okuyun” diyor. Sizin dönüp dönüp okuduğunuz başucu kitaplarınız hangileri?

Yunus Emre ve Mevlana şiirlerini tekrar tekrar okurum ve her okuduğumda yeni açılımlar keşfederim.

Fernando Pessoa “Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum”. Bu boşluk ne kadar büyük olursa o kadar sıkıntı çıkıyor sanırım. Siz olmak istediğiniz şeyle hayatın sizi yaptığı şey arasında hangisine daha yakınsınız?

İnsan kendisi olamayacağı bir çevre ve koşullarda doğmayabilir ama çalışarak olmak istediği kişiye dönüşebilir. Ben tam olarak bunu yaptım. Şu anda büyük oranda hayal ettiğim hayatı yaşıyorum.

Bursa doğumlusunuz. Bu kentte geçirdiğiniz zamanları nasıl hatırlıyorsunuz? Bursa’yla olan bağınızı biraz anlatır mısınız?

Bursa’nın benim için yeri ayrı. Çünkü çocukluğumun geçtiği yer. Sufizmi öğrendiğim yer. Müzikle ilk tanıştığım yer. İlk denize girdiğim, ilk orman yürüyüşleri yaptığım yer. O yüzden kökenim Bursa ve her Bursa’ya geldiğimde kendimi farklı bir duyguya kapılmış hissediyorum.

Bursa’nın çok sayıda gönül sultanına ev sahipliği yaptığını biliyoruz. Bu noktada Evliya Çelebi’nin “Bursa ruhaniyetli şehir” sözü geliyor aklımıza. Siz bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Bursa Emir Sultan’ın, Somuncu Baba’nın, Üftade Hazretlerinin, Aziz Mahmud Hüdayi’nin ve daha nicelerinin hayatlarının geçtiği bir yer. Onların enerjisinin hala Bursa’da olduğuna inanıyorum. Özellikle bir sabah namazı sonrası Ulucami’de şadırvanın yanında oturarak sadece su sesi ile birlikte o enerjiyi tefekkür etmeyi öneriyorum tüm Bursa’lılara ve Bursa’yı ziyaret edecek olanlara.

Dervişe sormuşlar; “Allah’la aran nasıl?” Cevap vermiş; “Nasıl olsun hep onun istediği oluyor.” Bu soruyu biz size sormuş olalım. Ne cevap verirsiniz?

Ben de bu söze başka bir sözle karşılık vermek istiyorum, ‘Tarihi Allah yazarmış, biz sadece nerede duracağımızı seçermişiz.’

“Herkes kendini bir şey zannediyor, sen HİÇ ol!” videonuzu izleyince aklıma Ramazan Sarısakal’ın Apophenia (Rastlantıların Ötesinde) kitabındaki şu cümleler geldi; “Bugünlerde moda olan “HİÇ” yazan dövmeler, kolyeler vs. Hiçlik bir iddiasızlık (vuruş mesafesinden uzaklaşma) iken, hiçliğin kendisini bir iddia haline getirmek…” İlkini olmaya çalışırken ikincisi gibi mi oluyoruz biraz. Ne dersiniz?

Hiç olmak her şey olmaktır. Bir şair diyor ki;

“Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyecek hâke nebât, Mütevâzı olanı rahmet-i Rahman büyütür.”

Yani önce tohum ol yere düş, hiç ol. Sonra toprak seni alıp kocaman bir ağaca dönüştürecek.

“Ben Ney’im” ve “Kalbin temizse hikâyen mutlu biter” isimli kitaplarınızın çıkış hikayelerini anlatır mısınız?

 İki kitabımda da öğrendiklerimi ve fayda gördüklerimi paylaşmaya çalıştım. Ben Ney’im kitabımda iki anlam var. Birincisi ben ney’im diye soruyoruz kendimize. Neden varım, geliş amacım ne? İkincisi ise ben ney’im, yani benim hikâyem neyin hikâyesi. Faydasız görülen bir kamışın bir usta ile yolcuğundan sonra kalplere ulaşan bir enstrümana dönüşmesi. Aynı şekilde insan da doğru bir eğitimle insan-ı kâmil mertebesine yükselebilir. Kalbin Temizse Hikâyen Mutlu Biter kitabında da çift anlam var. Birincisi iyi niyet anlamında kalbin temizse sonun mutlu biter. İkincisi ise tasavvufi anlamda kalbin temizse hikâyen mutlu biter. Sufiler kalbi yaradanın tecelli ettiği yer olarak görürler. Ancak temiz bir kalpte yaradanın nurunun uyanacağına inanırlar. O açıdan Kalbin Temizse kitabı, kalbin temizlenmesine doğrudan veya dolaylı olarak vesile olabilecek 40 dersten oluştu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz.
Lütfen isminizi giriniz